DÜŞÜNCELER KAYDEDİLEN BEYİN DALGALARINDAN ANLAŞILABİLECEK

ABD’li bilim insanları, beyin dalgalarını bilgisayara aktarabilen ‘iBrain’ adını verdikleri bir cihaz üzerinde çalışıyor. Başarılı olunması halinde, ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking’in düşünceleri doğrudan beyin dalgalarından anlaşılabilecek...Devamı

3 Mart 2012

Beyin Tarayıcı ile Kendini Bil - Know thyself, with a brain scanner

 "Kendini tanı" özdeyişi çok uzun zamanlardan beri var. Bazıları altın değerindeki bu evrensel bilgiyi Plato'nun nitelendirdiğini düşünüyor, bazıları da Pythagoras'un. Fakat gerçek şu ki, ilk hangi bilgenin dediğinin önemi yok. Çünkü bilgenin verdiği bir öğüt, bugün bile geçerli; "Kendini tanı"

Bu özlü söz bazen anlamsız gelebiliyor, fakat alışılmışı ve gerçeği çağrıştırıyor, değil mi? "Kendini tanı."
Bu sonsuz atasözü bana problemleri ifade ediyor ya da daha spesifik olursak karmaşıklığın bilincini.

Kendimizi tanımamıza hayran kalmışımdır her zaman. Bu büyü, beni sanata yöneltti, ayrıca sinir bilimi eğitimi aldım psikoperapist olmak için.



Bütün tutkularımı birleştirmiş durumdayım; InteraXon -düşünce gücüyle kontrol eden, bilgisayar firması- CEO'su olarak. Açıkçası hedefim insanlara yardım etmek; kendilerini daha iyi tanıyabilmeleri için.
Hep bu atasözünden yola çıkıyorum; "Kendini tanı"
Düşünün, bu söz bizim türümüzün karakterlerini tanımlıyor, değil mi? Demek istediğim öz farkındalık, homosapiyenleri -insanlığın bir önceki örneklerinden- ayıran bir özellik.


Bugünlerde çok meşgulüz. Bütün dikkatimizi iPhone ve iPod'larmıza harcıyoruz; durmamız gerek kendimizi tanımamız için. Dakika başı mesajlar e mail'ler, merhametsiz medya kanallari, şifre ve aplikasyonlar, hatırlatıcı uyarılar ve tweet'ler ve etiketlemeler. Bunlar bazı şeyleri gözden kaçırmamıza neden oluyor; Kendimizi.
Çoğu zaman mıhlanmış durumdayız oysa ki, kendimizi dünyaya yansıtabiliriz. Ve kendimizi derinden geri yansıtmaya çok az zaman ayırıyoruz. Kendi kendimizi bu kargaşaya soktuk.
Ve hissediyoruz ki uzak, izbe bir yere gitmemiz gerekiyor, olanlardan uzaklaşabilmek için.

Bu yüzden uzaklara gidiyoruz dağın tepesine, farz ediyoruz ki bir parça üstüne konmakla, kendimize lazım olan süreyi verip, her gün yaşadığımız kargaşayı ve düzensiz hayatımızı toplayacağımıza ve kendimizi bulmamızı sağlayacağına inanıyoruz. Fakat o dağın tepesinde huzuru bulduğumuz düşüncesiyle, gerçekten neleri başarıyoruz?
Gerçek şu ki; sadece başarılı bir kaçış yolu buluyoruz.
"Geri çekilme" terimini düşünün. Bu terimi askerler kullanırlardı savaşı kaybettiklerinde. Oradan kaçmamız gerektiği anlamına geliyor.
Dünyamızın bize yaptığı baskıyı böyle mi hissediyoruz, kendimizi bulabilmek için, kaçmamız mı gerekiyor? Günlük yaşantımızdan kaçmamızın en büyük sorunu sonunda probleme geri döneceğimizdir. Düşündüğünüz de, turist gibiyiz kendimizi orada ziyaret eden. Ve bir gün o tatil sona erecek.

Pekala size bir sorum var; kendimizi tanımamızın yolları var mı sorunlardan kaçmayarak?
İlişkilerimizi yeniden tanımlayabilir miyiz teknolojinin geliştiği bir dünyada, kişisel farkındalığın yüksek bir anlama sahip olmasi için?
Hem normal hayatımızı yaşayıp hem de internete bağlı olup eski öğütlerle ilerleyebilir miyiz, "Kendini tanı?"... Bence cevap, evet.
Ve yeni bir yolu paylaşmak için bugün buradayım, çalışmalarımızı teknolojiyle yürüttük, kendimizi tanımamıza alışmak için, hiç önceden yapılmamış gibi -- teknolojiyi insanlara uyarlayarak ve eski çağ arayışımızı sürdürerek kendimizi daha iyi tanıyabilmemiz için. Buna düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayar deniyor.

Belki farkına vardınız ya da varmadınız ama alnımda elektrot var. Bu aslında beyin akımı sensörü, beynimdeki elektriksel faaliyetleri okuyor bu konuşma sırasında. Beyin akımı dalgaları inceleniyor ve grafik halinde görebiliriz.
Nasıl olduğunu size göstereyim. Bu mavi çizgi benim beyin dalgalarım. Gerçek zamandaki beyin sinyallerim çevrilip kaydediliyor. Yeşil ve kırmızı çubuklar aynı sinyalleri frekans olarak gösteriyor, buradaki alçak frekanslar ve daha yukarıdakiler yüksek frekanslar.
Ben konuşurken aslında beynimin içine bakıyorsunuz. Bu grafikler zorlayıcı ve dalgalı, ama insanların bakış açısından aslında çok bir faydası yok. Bu yüzden çok vakit harcadık bu veriye anlam kazandırabilmek için ve bunu kullanan insanlar için.

Örnek olarak, bu veriyi şu anki rahatlık derecemi ölçmek için kullansam ne olur? Ya da bu veriyi alıp organik bir şekle sokarak ekrana yansıtırsam ne olur?
Sağdaki şekil kafamın içinde olan bitenleri yansıtıyor. Rahatladıkça daha fazla enerji akıp gidiyor. Ya da ne kadar odaklı olduğumu merak edebilirim, diğer tarafta dikkat seviyemi tabloya yansıtabilirim. Ve daha odaklandıkça, tablo daha çok enerji dalgalarımı yansıtacak.

Normal olarak, ne kadar odaklı olduğumu ya da ne kadar rahat olduğumu somut bir şekilde bilemem. Bildiğimiz gibi, hissettiğimiz duygularımıza genelde güvenemeyiz. Farkına varmadan hepimiz kendimizi ister istemez strese sokmuşuzdur. Stresimizi başka birinden çıkarmadan önce kendimizi sorgulamamız gerekir en başlarda...
Bu farkındalık bize yeni kapılar açar, kendimizi geliştirmek ve hayatımızı düzene sokmak adına. Biz bu anlayışı anlamak için bir teknoloji geliştiriyoruz; daha verimli çalışabilmek, aralarda daha da rahatlayabilmek ve insan ilişkilerini daha derin kurabilmek adına.
Birazdan sizinle bu vizyonları paylaşacağım, fakat önce bu adıma nasıl geldiğimizi anlatmak istiyorum. Bu arada, beyin dalgalarıma istediğiniz zaman bakabilirsiniz.

InteraXon'daki takımım ve ben, düşünce gücüyle kontrol edilen aplikasyonları uzun zamandan beri geliştiriyoruz.
Gelişimin ilk aşamasında zihnin kontrol edebileceği olaylara hayran kaldık. Biz bazı şeyleri harekete geçirip, aydınlatıp ve çalışmaya geçiriyoruz, sadece düşünce gücümüzü kullanarak. Biz bu boşluğu bu cihaz ve zihnimizle aşıyoruz. Bir çok prototip ve ürün hayata getirdik zihin gücüyle kontrol edilebilen; Mesela zihin gücüyle kontrol edilen ev aletleri ya da araba oyunları veya video oyunları veya elektrikli sandalyeler. Teknoloji ve aplikasyonlar geliştirdik, insanların hayal gücünü bağlayan ve bu çok heyecan vericiydi.

Ve sonra çok daha büyük bir görev verildi bize, Olimpiyatlarda. Büyük bir tesisat kurmak üzere bizi davet ettiler Vancouver 2010 kış Olimpiyatlarına. Vancouver'da C.N kulesinin ışıklandırma sistemini kontrol etmek için ve Kanada Parlamento binası ve Niagara Şelalesi bütün ülkeyi düşünce gücünü kullanarak. Olimpiyatlarda 17 gün boyunca, dünyanın her yerinden gelen 7,000 ziyaretçinin hepsi ayrı ayrı ışıklandırmayı kontrol etti, C.N kulesinden parlamentoya ve Niagara şelalesine kadar düşünce güçleriyle kontrol ettiler, 3,000 km. uzaklığa kadar. Bazı şeyleri düşünce gücüyle kontrol etmek çok havalı.

Fakat biz, insanların bir çok seviyedeki etkileşimlerini merak ediyoruz. Dolayısıyla yeni şeyler üretmeye başladık, düşünce gücüyle kontrol edilen uygulamalar, fakat daha karmaşık bir çerçevede. Yalnız yanıt vermedi. Bir sistem olduğunu fark ettik; teknolojinin bizim hakkımızda bilgiye sahip olduğunu. Ve sizin ilişkiniz içine katılabilir. Bir uyum odası oluşturduk ışıklar, müzikler ve güneşlikler insanların ruh haline göre ayarlanıyordu. Zihinsel aktivitelere bakarak küçük değişimleri izledik. Zor bir günün ardından rahatlama evresine girdiğinizde ofis koltuğunda müzik sizi rahatlatır. Kitap okuduğunuzda, masa lambası daha aydınlık olur. Uykuya dalarsanız sistem bunu fark eder ve daha derin uykuya daldıkça ışığı karartır.

Sonra farkına vardık ki, eğer teknoloji sizin hakkınızda bilgi sahibi ise size yardımcı olması için kullanabilirsiniz; bundan da daha değerli bir uygulama var; "Kendinizi tanıyabilirsiniz." Kendi kişisel yanlarımızı tanıyabilir, görünmez olan ve daha önce göremediklerimizi görebiliriz. Size bir örnekle göstereyim.

Bir uygulama geliştirdim iPad için. Zen Bound oyununun amacı, ipi ahşap bir parçaya sarmak. Bunu kafanıza geçirdiğiniz bir parça ile yapıyorsunuz. Bu öğe iPad'a veya akıllı telefonlara kablosuz bağlanıyor. Sensör görevini görüyor, alnınızdan ve kulağınızın üstünden bilgi alıyor.
Orijinal Zen Bound oyunununda parmağınızla kaydırarak oynatıyorsunuz. Yarattığımız bu oyunda, tabii ki, ekrandaki ahşap parçasını siz kontrol ediyorsunuz beyninizle. Ahşap parçasına odaklaştıkça, dönmeye başlıyor. Daha derin odaklaştıkça, daha hızlı dönüyor. Bu gerçek. Sahte değil.

Bana en ilginç gelen nokta ise, oyunun sonunda geri-bildirim ve istatistik almanız, neleri becerebildiğinize dair. Grafikleriniz var beyninizin yaptıklarını anlatan -- sadece ne kadar ip kullandığınızı ya da yüksek puanınızı görmüyorsunuz; daha çok beyninizde olup biteni görüyorsunuz. Ve bu değerli geri-bildirimile kendimiz içinde neler olup bittiğini anlayabiliriz.

Buna "intra-aktif" diyorum. Normalde teknolojinin interaktif olduğunu düşünürüz. Bu teknoloji intra-aktif. Kendi içinizde olup biteni anlayıp bir bağ kuruyor bu teknoloji sizinle, bilgileri kullanarak hayatta daha ileri gidebilmenize olanak sağlıyor. Bu bilgileri uyumlu bir halka parçasına dahil olmak için kullanabilirsiniz. InteraXon'da intra-aktif teknoloji bizi tanımlıyor. Bu bizim içsel ve dışsal dünyaya bakışımızı ve dışa yansıttıklarımızı, halka içinde tanımlanabilir.

Örnek olarak, düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayar çocuklara ADD ile daha iyi odaklanabilmesini öğretebilir. Dikkat bozukluğu olan çocuklarda az oranda beta dalgaları ve yuksek oranda teta dalgaları bulunur. Yani uygulamalar üretebilirsiniz, daha odaklı beyinlere ödül veren gibi.
Çocuklar video oyunları oynarken düşünce güçlerini kullanabilir ve dikkat bozukluklarını geliştirebilir. Bu Ritalin kadar etkili olabilir. Daha önemlisi, düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayarlar, çocuklara ADD ile kendi zihinsel durumlarını gösterir, bu kendilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olur ve öğrenme ihtiyaçlarını gösterir. Bu yol çocukların yeni farkındalıkları anlayıp kendilerini geliştirmeye olanak sağlar; geçersiz bir çok zararlı ve yaygın sosyal izlenimlerin farklı tanımlanması hep bir sorundur.

Beynimizi gözetleyebiliriz ve kilitlediklerimiz ile etkileşim kurabiliriz, bizi bir zamanlar şaşırtan ve ayırandan.
Beyin dalgaları teknolojisi bizi anlayabilir, hislerimizi tahmin edebilir ve bizim ihtiyaçlarımıza en iyi çözümü bulur. Bireyden toplanan farkındalığı düşünün; hesaplanır ve bütün hayatı boyunca yansıtılır.
Anlayışınızın ne kadar genişleyeceğini düşünün; aynı açıdan ikinci bir görüşe sahip olursunuz. Sizin için özel yapılmış Google gibi olur.

Google'da, bugün istediklerinizi arayabilir ve etiketleyebiliriz, düşüncelerinizi ve hislerinizi esas alarak. Yavru hayvan resimlerini mutlu olarak etiketleyebilirsiniz, ya da yavru hayvanlar size ne çağrıştırıyorsa ve bunu daha sonra veritabanında arayabilirsiniz, duygularınızla, anahtar kelimeleri kullanmak yerine.
Ya da Facebook resimleri etiketleyebilirsiniz o an ki duygularınızla, anılarınızla ve sonra hemen öncelik tanıyarak dikkatinizi çekebilecek şekilde ayarlayabilirsiniz.
 İnsanlaştırılmış teknoloji, insan-teknoloji deneyimi de zaten doğal olanı alıyor ve teknolojiyi arka arkaya sonsuz bir şekilde geliştiriyor. İnsan davranışlarıyla aynı hizaya gelirken, bizim neler yaptığımızı daha iyi anlamamızı sağlar ve daha önemlisi; Bütünü görmemiz -önemli küçük detaylar dışında- bizi biz yapar.

İnsanlaştırılmış teknolojiyle uykumuzun kalitesini ölçebiliriz. Verimliliğimiz hızını kesmeye başladığında, verilere geri dönebilir ve daha etkili nasıl denge kurabileceğimizi görürüz, iş ve eğlence arasında.
Yorgunluğun neden olduğunu biliyor musunuz ya da enerjik tarafınızın nasıl ortaya çıktığını, depresyon tetikleyicilerini ya da korkunuzdan ne gibi eğlenceli şeyler çıkarabileceğinizi? Veriye ulaşabildiğinizi düşünün; size mutluluk seviyenizi derecenlendirebilme olanağı tanıyan, size hayatta en mutlu eden insanlar ya da size mutluluk veren aktiviteleri. Bu insanlar için daha fazla zaman ayırır mıydınız? Öncelik tanır mıydınız? Boşanır mıydınız?

Düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayar hayatımızı renkli bir hale getirmemize yardımcı oluyor. Ve bununla, fazla detaya girmeden psikolojik olaylarla ve davranışlarımızla hikaye oluşturmamızı sağlar.
Temel karakterleri görmek ile başlayabiliriz; bu bizi ileri doğru götürür ve neler olup bittiğini anlatır. Ve bundan, sonucu ve kişisel hikayelerimizin karakterlerini, planlarımızı nasıl değiştirebileceğimizi görürüz.

İki bin yıl önce, Yunanlıların güçlü bir anlayışları vardı. Taşların yerlerini bulduklarını biliyorlardı, onların küçük cümlesi dışında yaşamaya başladığınızda ve kendinizle bir bağ kurduğunuzda. Onlar insanın gücünü anlamışlardı ve insanlara verilen değeri, değişen, gelişen ve büyüyen bir dünyada. Fakat daha önemli bir şeyi anlamışlardı -- katkısız keşif sevinci, dünyaya duyduğumuz hayranlık ve zevk ve içinde kendimiz olmamız, bizim kazandığımız zenginlik, görerek, hissederek ve hayatımızı yaşayarak.

Sanatçı annemi fırçayı tabloya dokundurduğunda bazı şeyleri hayata geçirdiğini düşünürdüm. Bir an tüm boşluklar, saf olasılık oldu. Sonra canlandı annemin renkli fikirleriyle ve ifadeleriyle. Yanında destekçisi olarak tabloların dönüşümlerini izlerdim. Öğrendim ki kendi dünyanı yaratabilirsin. İçsel dünyamız -- düşüncelerimiz, duygularımız ve hayallerimiz beynimize ve bedenimize bağlı değildi. Eğer düşünürseniz, bulabilirseniz; hayata getirebilirsiniz.

Bence düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayar çok basit ve güçlü, bir boya fırçası kadar -- Kilidi açmak ve canlandırmak için bir araç daha; içimizde bulunan dünya.
O gün için sabırsızlanıyorum; sizin yanınızda oturup, bizim oluşturabileceğimiz bir dünya için, yeni araçlarımızla ve kendimiz hakkında yapabileceğimiz yeni buluşlarla.

Teşekkürler.
CEO of InteraXon
Ariel Garten