DÜŞÜNCELER KAYDEDİLEN BEYİN DALGALARINDAN ANLAŞILABİLECEK

ABD’li bilim insanları, beyin dalgalarını bilgisayara aktarabilen ‘iBrain’ adını verdikleri bir cihaz üzerinde çalışıyor. Başarılı olunması halinde, ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking’in düşünceleri doğrudan beyin dalgalarından anlaşılabilecek...Devamı

14 Mart 2012

Sınır Sistemi ve Âdem


Bismillahirrahmanirrahim

Allah Âdem’i evrenin manasına bitişik yarattı. Belki de Âlem’in kendisidir Âdem. Onu Halk ederken Halkı da kendisi eylemiştir. Âdem’i Kendi sıfatı olarak yarattı. Semasına, yıkıcı ve yapıcı yönleri olan çok büyük bir kudret yerleştirdi. Ona kendisinin dahi bilmediği sınırlar koydu. Onu güçsüz ve aciz yarattı ki, bilirseniz bunda büyük bir hikmet vardır.


Âdem’in Âlem’e dönük yüzünü kudret yönü ile sınırlı, batına dönük yüzünü ise sınırsız ve tanımsız yarattı. Âdem’i Âdem yapan en önemli özellik; Zahir ve Batınındaki oluşların Kendisine Gayb oluşudur. Âleminin hâkimiyeti senin elinde sanıyor ve oluşları bilebileceğini düşünüyorsan, Âdemiyetten oldukça uzaktasın demektedir. Bunu aklından çıkarmayasın! İşte, Âdem denen kıdem aynası; Bilemezliğe, yani Gayba iman etmiş ve ona teslim olmuş olandır.

Âdemi boyuta ulaşan bir Zatın Âlemindeki oluşların sebebine ilişkin bir tanım yapamaz olmasının ve sebeplere ait anlamların elinden kayıp gitmesinin sebebi; Onun âlemi yansıtan Sırrına ilişkindir. Çünkü Âdem için Allah’ı biliş Gayb’tır. Zaten bir ayna nasıl olur da kendinden yansıyanın mahiyetini kuşatabilir ve O’nun mahiyetini kavrayabilir, ki oluşların sebebini bilip tanımlayabilsin? Onun bedenini 99 esmanın yansıdığı bir elbise olarak örgüledi. Ancak bu Esma’nın tümünü bir tek Cevher üzerinden kendi Kibriyasına bağladı. Bu Kibriyasına yaklaşanı edep üzere ise Küll (Kull) eyledi. Edep üzere olmayanları ise yaktı ve yanan derilerinin yerine yenisini getirip bir daha  yaktı. Bu hal içinde onları sürekli tuttu. Bu cevheri de sakın ola ki “Ben” dediğin şey olduğunu sanmayasın.

Taşıdığı Zati Nur âleme taarruz etmesin diye ona edep ve “ar” verdi. Bu Nura had koymayanın ilk olarak Edebi yandı ve Allah’a karşı edepsiz olduğu aşikâr oldu. Âdem’in Âlem’e karşı sınırlandırılmasını ona “Sınır-sistemi”, Âlem’e karşı olan “ar”ının zirvesini, damını  ise, ona Dam-ar sistemi eylemiştir. Her ikisi de Aklın ve Nefs’in sınırlarını oluşturmaktadırlar. Âdem, sinir ve damar sistemi içinde edep üzere iken, Şeytan onları fıtraten yardı ve Âdem ile Havva Allah’ın Zatına  karşı bu yönleri ile hadsiz kaldı. Sadr’ı yarılan Âdem, içine Şeytanı aldı. Âdem, Havva ve Şeytan bir bedende Cem oldu.

İnsanın ar yapısı birimselliği ile ilintilidir. Ancak, Sinir sistemi mutlaklığı ile de ilişkilidir. İnsan Sınır sistemi içinde dolaşan tüm enerjiyi yerden ve omurgadan alır. Yer, Arşi aynadır; tüm varlıklar bu ayna üzerinde can bulur ve yaşarlar. İnsan ilhamı, en dıştan alır. Bu ise, kırmızı renk frekansı, yani dünyanın bedeni olan yerdir. Yer, Arşın Dünyadaki tezahürüdür ve ruh bu noktadan görünür. (Yasin, 33; Kaf, 1-8) İşte bu sebeple Ruh olan Hz. Ali'nin bir ismi de "Ebu Turab"dır. Sen kendi bilincini ayaklarının altına almadıkça, meleki boyuta ait gerçek bilgiyi alamazsın. (Nebe, 40) Bunun yolu da ruh bilincinin önce tepene çıkıp, sonra kavranıp, sonra da ayaklarına ulaşmasıdır. Son dur-ak Ay-ak'tır. Âdem’in eti sıfat ve kemikleri Zat manası ile örümlenmiştir. Onda bulunan Nur dışarı sızıp Nar olduğundan, kendindeki Zatı Âlemi ile sınırlı sanmaktadır. İşte bunun için sahip olduğunu düşündüğü her şeye “Benim” demektedir. Hâlbuki onun sınırlı kalması gerekli yer kendi derunudur ki, işte ancak o zaman sonsuz ve sınırsızlıkla dahi isimlendirilemeyecek bir Zatın asıl varlık olduğunu bilsin ve sınırlı varlığı, ona Gayb olan Zat’ına secde edebilsin.

Ahirette varlık varsa Cehennem, yokluk hissi tüm bilincini kuşatırsa Cennet halini yaşayacaksın. Yani, sen eğer düşüncelerin ve eylemlerinin ördüğü varlığınla, Zahrine akıp, oradan elini çekmiyorsan, kendin olan âlemin, ateşin içindedir. Böylelikle Varlık sahibisin ve Ruh-ul Kudüs sana su değil, seni yakan Ateş olarak görünecektir. Eğer takva ile kendi sonsuzluk evine çekilebilirsen. O hal üzereyken, Semanda kendini görmen mümkün değildir. O zaman sen A’ma olursun ve kendini göremezsin. Yok olanı ise Kutsal Ruh yakmayacaktır. Böylece Derya’ya katıldın demektir. İşte bu hal Selamettir. Bu halin dini, selamet ve Teslim oluş manasına gelen “İslam”dır. 

Âdem, yani Yokluk olan bu varlık, nasıl bir bilinçsizlik sahibidir? Yokluk denilen hal nedir ve nasibinde varsa ahiret yaşamına geçtiğinde nasıl algılanacaktır? Sen 99 Esma’yı bu gölge bedeninden mi açığa çıkartırsın, yoksa kendi yok olan varlığın âlemdir de, bu esmanın cemi oradan mı zuhur ettiriliyor? 

Sen bu sınırlı gölge varlığınla Allah’ın Esmasını açığa çıkartabileceğini ve bu ağır yükü taşıyabileceğini sanırsın? Bire şaşkın! Senden Esma’nın açığa nasıl çıktığını belli ki sana mürebbin doğru bildirmemiş. Sen bu âlemin fevkindeki yokluk aynasısın; Esma’nın tümü ise, ancak Ali olan Âlem Ruhundan, yani izlediğin Âlem’den açığa çıkar. Sen onu böylece tespit edersin. 

Allah’ın Vech’ini sen bu kadar küçük mü sanırsın ki, iki kaşın arasına sığsın. İşte Şeytan tam bu noktada Şeytan’dır. O sınırlı varlığında, sahiplenme ve enaniyetle “Esma’ların mahalli benim ve onda istediğim gibi tasarruf ederim.” dedi de, sonra olanlar karşısında şaşakaldı. Sen, bu Sübhan olan Esmaları aracılığı ile senin Âlemini yöneten ve sadece senin değil, tüm içini ve mahiyetini göremediğin Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı görmeye bak. Tüm Esma’nın senin gölge olan bedeninden çıkmasını  beklemeye devam edersen, sonra HAKİKATİ anlamakta çok geç kalıp, gözlerini Cehennemde açacağından korkarım.

İnsandaki dokunma duyusu insanın ayna olan Âdemiyet manası ile direkt ilintiliyken, sinir sisteminde hissettiği hisler Nefs’i ile ilintilidir. Bunun nedeni sınırı aşmış olmasıdır. Nefsi yapı, sinir sistemi ile ilintili olan ana hormonlarla ilintilidir. Çünkü hormonları da sınırı aşmış ve bedenini işkâl etmiştir. Sınır içinde kalmak değil, dışarı sızmak ve haddi aşmak insanda sınırlı bir varlıkmış illüzyonunu var etmektedir. Buna gafil olma! İşte bu sebeple, bizdeki Zati yapının sınırlı bir algı ile bizim tarafımızdan hissedilmesi, bizde Nefs dediğimiz, Zatı kendimiz hissetme yanılgısının, yani bizim kendimizi bir Ferd hissedişimizin esas kaynağını teşkil etmektedir. 

Eğer deneme şansın olduysa, uyuşturulan bir uzvun acı çekmediğini, ancak kendisine yapılan tüm dokunma temaslarını algıladığını tespit edebilirsin. Sinir sisteminin tüm örgüsü Akıl ile direk ilişkilidir ve beyin sinir sisteminin yönetim merkezidir. Sinir sistemi manasal enerjinin aktığı arterlerdir. Bu sistemin Nari boyutta yer alan bir de iz düşümü mevcuttur. Bu Nari, Eterik enerji hatlarının bedendeki zahiri yansıması ise dam-ar’lardır. İşte bu sebeple Nari yapı damarlarımızda akar. Kan tüm ön bölüm organlarımızı beslerken, sinir sistemimizdeki enerji hem bize Hayy-at verir, hem de bizim manaya ait organlarımızın akım yeridir. Zihin, düşünce, Algı ve bunun gibi oluşlar merkezi Sinir sistemi tarafından yönetilir ve sinir sistemimiz sayesinde algılama gerçekleşir. Sinir sistemi içinde algılanıp kavranamayan her oluş ve bilgi, beynin yani düşünselliğin dünya planına yansıması olan bağırsaklarımız tarafından çözümlenip hazım edilemez ise, bizde kabızlık dediğimiz hali oluşturacaktır.

Beyine gelen düşünce ve ilham etkileri omurga boyunca yükselen latif bir enerji aracılığı ile yerden gelmektedir. Omurga üzerinden akan ana enerji sinir sistemi ile beyne gelir ve daha sonra yine sinir sistemi aracılığı ile tüm vücudu yıkar. Akıl sinir sisteminin sınırı, sinir sistemi ise Aklın sınırıdır.

İşte insandaki 33 adet omurga kemiği, orta ana kanal ve iki adette yan kanalda yer alan 3 x 33 = 99 adet enerji noktası ile âlemdeki 99 Esmayı bedene yansıtır da, insan kendi sınırlandırılmışlığı olan sinir sistemi ile sınırlandırılmışlığı içinde esma cemini seyreder. Ancak, sinir sisteminin hükmü altında oldukça sanmayasın ki 99 esmanın hepsini aynı kemalat ile yansıtıp seyredebilirsin.

Seni sınırlandıran bu sistem, Aklını da sınırlandırır, hakikati ve onun cebri hükmü olan külli aklı görmene engel olur,  daha da kötüsü gerçek aklın yönetimine girmeni engeller. Düşünce yapısı, öz var oluş enerjisini üzerinde işlendiği sinir sisteminden aldığından, her şeye bir sınır ve tanım koymaya uğraşmaktadır. Bu sebeple Âlem’de işleyen aklı ve onun Ali Melekesinin Kudret elini sen Âleminde henüz göremiyorsun. 

Sen tedbir almak dışındaki tüm kontrol ve garanti sağlama girişimlerinle “Mele-i Ala”yı göreceğini mi sanıyorsun? Bilesin ki, çaren tükenmedikçe ve sen “bittim” diyip acziyetini anlamadıkça, “Mele-i Ala”nın kudret elini göremeyeceksin. Sinir sisteminin, aklının donup kalacağı bir oluşlar serisi yaşamadıkça bu mümkün görünmemektedir. Ama onu her teslim olan, mutlak surette görmüştür. Buna bizzat şahidim.  Aklının oyunlarına gelmez ve Kalbin Aklı olan fıtrati imanına tutunursan, sen de mutlaka şahit olanlardan olacaksın inşallah. Bunun garantörü Allah ve Resulüdür.

Aklın  sanır ki, kavrayamadığı ve akledemediği bir oluş ve yapı kesinlikle var olamaz ve âlemini yönetemez. Ancak, mucize bir teslim oluş mesafesinde, senin gerçekten iman etmeni bekliyor. Sen dışarı sızan ve sınır sistemini aşmış olan Nur’u tamamen dışarı akıtıp, sonra da bu halin getirdiği oluşlara teslim olursan sınır sistemini tamamen dumura uğratmış ve ölmüş olursun, Ateş Suya dönüşür. Böylelikle, gün be gün Allah seni yeni bir oluş ve tam bir sınır ve had içine alır da, esas o zaman sendeki sınırsız varlıkta yokluğunu ve hiçliğini bulur, tam bir edepli kul olursun. İşte asıl o zaman dokunma duyunun manaları, yani Algıların kalır. Ancak kendin de bir sınır bulamazsın, yani sinir sistemin artık yokluğunu sana yaşatır ve acıların böylelikle son bulur. Sonra senin heykelin belki olaylardan tat veya acı duyar, ancak senin yok olan gerçek varlığın için artık acı bitmiştir. Ayrıca, sen istemeden ihtiyacın önüne gelir olur. Melek-i Ala’nın eli artık “Vekil” ve “Müheymin” olan Allah’ın Ali temsilcisi olarak her an Âleminde iş görür olur. Hatta, onlar yani o Saf saf dizilenler ve önlerine geçilemeyenler seninle konuşurlar. İşte varlığından geçeceksen, böyle bir İlah ve Rabbe Kulluk etmek için savaş ve varlığı terk et! Kendi Nefs’ini ilah edinenlerden olma.
Şakir Yıldız